27 Nisan 2011 Çarşamba

alıntı


Dışarda yağmur var. Yoran şekilde değil ince ince yağıyor. Tam evde oturmalık camın kenarında kahve içmelik bir hava. Nette gezinirken sürekli de takip ettiğim http://www.yuksektopuklar.net/ in aşk ve ilişki editörü Canan Ünal tarafından yazılmış bu yazıyı gördüm. Ruh halimi birebir yansıttığından da paylaşmak istedim. Buyrun okuyun. Eminim bir cümlesinde dahi olsa kendinizden birşeyler bulacaksınız.




" Bu yürek kaç sevda uğurladı, kaç aşkın arkasından baktı, ayrılığı tanır. Gidişe hazırlıyorsa biri kendini, sıyrılmak istiyorsa, yanındakini uyandırmadan yorganın altından çıkar gibi, bu kalp hisseder.
Her gidişten zaferle çıkmayı öğrenmişlerdenim. Göğsünde duran o büyük sızı ne zaman geçer? Hangi ilaç yaraya merhem olur? Ne kadar sürer yalnızlığın dipsiz karanlığı? Bu soruların cevaplarını bilirim.
Kendi gidişlerime zor karar veririm. Emeksiz, uğraşmadan, sabretmeden, küsmeden gitmem kolay kolay. Gittiğimde arkamda ne bırakacağıma bakarım en azından. Çok büyük yangınları kimsenin söndüremeyeceğini bilirim. Kalmak için savaşırım.
Ayrılık kararını hemen almaz aklım, kalbim önden gitmediyse. Ancak bir adamın gönül evinin bütün odaları doluysa, bir küçük yer bulamamışsam şu küçücük yüreğimi içine koyacak, o zaman da durmayı kendime yakıştıramam. Aşktan daha üstün bir duygu yoktur. Yaşamı, dünyayı, kötülüğü, nefreti, kırgınlıkları silip atar sevgi dediğin. Fakat bir adamın daha önemli işleri, insanları, zamansızlığı fazlaysa aşktan, kırıntı aralıklarda, mülteci aşıklardan olamam. Gidişim hep gelişlerimden daha yavaş olsa da, gitmenin farz olduğu kalplerde durmayı yakıştıramam. Ağrıma gider sevdasız kalmak, aşkı hafife almak ve önceliksiz kılmak.
Elbette madalyonun bir de diğer tarafı var. Büyük yürekleri terk edenler, giderken arkada ne bıraktığını düşünmez. Gitmek derdine düşünce insan, sadece yolculuğa bakar. Arkada kalanları gözü görmez. Onun kalbi artık orada değilse, zaten kalmasını, düşünmesini gerektirecek bir durum da yoktur. Ancak, dolu dolu yaşanmış bir aşktan, kimse gerçekten gidemez.
Yaşamlar ayrılsa da, geçmişin gölgesi peşinde kalır. Onun haberi yokken, adı anılıyordur bir şehrin sokağında, penceresinde perdeler uçuşan evin içinde. Bir gözyaşından sokağa düşüp, yağmura karışarak, kim bilir kaç sokak sürüklenmiştir giden? Sevdiği bir yemek yenilirken masada, boğaza düğümlenmiştir. Resmine bakılmıştır gece yarısı; hiç umulmadık bir anda, radyoda çıkan şarkı ile dile melodi olmuştur.
Geride sizi seven birini bıraktıysanız, asla gitmiş sayılmazsınız. Kokunuz kalmıştır birinin yastığında; yatağın hep yattığınız tarafında, yokken de uyumaya devam etmişsinizdir düş saatlerinde. İki duble rakının ya da kahve sohbetinin yanında anılmışsa adınız, hüzünlü bir tebessümle birlikte, gitmiş sayılmazsınız. Bir gece yarısı, kan ter içinde fırladığınız rüyadan uyandıran, aslında gördüğünüz kabus değil; sizi seven ve hatırlayan kalbin seslenişidir. Ayrıldığınızı, bittiğini, koptuğunu sandığınız geçmişlerde yaşamaya devam edersiniz. Yani, siz gittiğinizi sanırsınız ancak gerçekten gidebildiğiniz gün, unutulduğunuz gündür……

Candan Ünal
http://www.yuksektopuklar.net/
adresinden alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder